29 Eylül 2011 Perşembe

Palamut Pilaki

 
  Palamutlarımızı bu sefer pilaki olarak  pişirdik . Çok balık olduğu içinde yanına sadece salata yaptık .Bol bol balık yedik böylece.Yanında başka bir şeyler olunca bu sefer balık daha az yeniyor .Pişirme şekli ve bol sebzeli oluşuyla hem çok  lezzetli hem de çok sağlıklı bir öğün oldu.

Malzemeler
2 büyükçe palamut (halka halka kesilmiş)
2 kırmızı biber (halka halka doğranmış.)
2 yeşil biber
2 küçük soğan yarım ay biçiminde doğranmış
2 domates dilimlenmiş
maydanoz orta incelikte doğranmış(miktar zevke göre)
dereotu orta incelikte doğranmış(miktar zevke göre
bir limon kabuklarıyla küçük doğranmış
Karabiber
Kırmızıbiber
Zeytinyağı
Tuz
Balzamik sirke(bir yemek kaşığı)zevkinize göre azaltabilir ya da koymayabilirsiniz.
Hazırlanışı
Borcamı yağladık, fırçayla. Böylece az yağ kullandık.
Soğanlardan balıklara bir yatak hazırladık.Yani soğanları dağıttık borcamın içine.
Balıklarımızı tuz, karabiber ve kırmızı biberle baharatlayıp soğanların üzerine yerleştirdik.
Üzerine kestiğimiz limon, domates,kırmızı biber,maydanoz ve dereotlarını yerleştirdik.
Üzerlerine biraz daha zeytinyağıyla birlikte balzamik  sirkeyi döktük.
Fırının orta katına folyoyla kapattığımız borcamı yerleştirdik.220 derecede 20 dakika pişirmeye bıraktık .Sonra bir 10 dakikada üstü açık pişirdik.
                                                                                                               

                                                                                                                                           Tuğba

26 Eylül 2011 Pazartesi

İNCECİK KREPLER

 Sabah kahvaltılarında incecik krepleri reçelle hüpletmeyi çok seviyorum.Çokta güzel bir krep tarifi var elimde yine Arman Kırım'dan aldığım.Tam benim sevdiğim kıvamda incecik ,lezzetli krepler oluyor.Bu krepleri birde kıymalı,bol havuçlu bir harçla birleştirip yapıyorum.Onu da bir başka zaman resimlerim sizlerde denersiniz.
Krep
Malzemeler: 1+1/4 bardak süt; 1 çorba kaşığı tereyağı; 3/4 bardak beyaz un; bir tutam tuz; 2 yumurta.

Önce sütü tereyağıyla karıştırıp ısıtın ve soğumaya bırakın.
Sonra ayrı bir kapta unla tuzu karıştırın ve ısıtıp soğuttuğunuz sütü bu karışıma yavaş yavaş çırparak yedirin.Bir sonra ki aşama olarak bu karışıma iki yumurtayı katın.Çırparak yedirin.Bu karışım kek hamurundan çok daha akışkan bir karışım olacak.
Bu arada yanmaz bir teflon tavaya bir iki damla yağ (ben fındık yağı kullanıyorum)  damlatın .
İyice ısınınca çorba kepçesiyle iki kaşık krep hamurunu dökün ve yayın.
İki tarafı kızarınca  düz bir tabağa aktarın. Yanında eşlik etmesini istediğiniz yiyeceklerle lezzetini arttırın.
                                          Gün ışığıyla yıkanan kahvaltı ( iki)
                                                                                                                                  Tuğba

25 Eylül 2011 Pazar

ŞEFTALİ COBBLER..

  Bu bizim evimizin beş yıldızlı tatlılarından.Şöyle ki evimizde yeni denediğimiz bir lezzet damak zevkimize uygunsa sık sık tekrarlanır.Bu nefis lezzette bizim vazgeçilmezlerimizden.Bu tatlıyı sadece şeftali zamanı yememek için buzluğa da hep biraz şeftali atarım o kadar lezzetlidir...Gerçi cobbler esasında bir teknik..Tabanı meyve olan bir nevi tart..Tartlarda meyve üste konur.Oysa cobblerda meyve alttadır.Bu tarifi uygulayarak diğer meyvelerlede değişik cobblerlar yapabilirsiniz.Bu güzelim tarifi ne yazık ki çok yeni kaybettiğimiz bana mutfak konusunda inanılmaz ufuklar açan sevgili Arman Kırım'dan okuyup yapmıştım.Mutfağımda ondan öğrendiğim pek çok tarifi uygularım.Sizlerle de bu tarifleri sık sık paylaşacağım.
Şeftali 'Cobbler'

3 iri olgun şeftali, ince dilimlere kesilmiş

Bir avuç taze üzüm (Bu orjinal tarifte yoktu ekledim)

1/4 bardak (su bardağı) toz şeker

1 çorba kaşığı taze limon suyu

1 tatlı kaşığı mısır nişastası (Ben mısır nişastası yoktu buğday nişastası kullandım)

Üst hamuru için:

1 bardak un

1/2 bardak şeker

1 tatlı kaşığı kabartma tozu

1/2 çay kaşığı tuz

100 gr. (6-7 çorba kaşığı) soğuk tereyağı, küçük parçalara kesilmiş

1/4 bardak sıcak su (veya süt)
Yapılışı
Önce şeftalileri pişireceğiz.Fırını 220 dereceye getiriyoruz
İnce kesilmiş şeftalileri,limon suyunu,şekeri,nişastayı,üzümleri büyükçe bir fırın kabının içinde karıştırıp 10 dakika fırında pişiriyoruz.

Şeftaliler pişerken hamurunu hazırlıyorum.Un, şeker,tuz ve kabartma tozunu bir kapta karıştırıyorum.Daha sonra tereyağını elimle bu karışıma yediriyorum.Tamamen karışmasa da olur.Kıtırlı bir hamur olacak,daha sonra sıcak süt veya suyla bu hamuru kıvama getiriyoruz.

Bu arada şeftaliler pişmiş oluyor.Fırından çıkardığımız şeftalilerin üstü hamurla kaplanıyor.Bu işin biraz zor kısmı .Çünkü hamur bir bütün halde üstünü örtmüyor dağılıyor.Posta posta üstünü kapatın biraz açıklıklarda kalabilir pişerken kapanır.Bu arada hamuru açmak için merdane kullanabileceğiniz gibi elinizle de tezgah üstünde açabilirsiniz.

Fırının  orta katında 25 dakika pişirin.Üstü kızarınca çıkarın.Ben biraz fazla pişirmişim.Daha açık renkte olabilirdi ama tadı nefisti..Dondurma veya kremayla servis edebilirsiniz. Afiyet olsun şimdiden..
                                                                                                                           Tuğba

Gelincik şerbeti ya da şurubu




Kayınvalideme gittiğim bir gün tattım ilk defa bu şerbeti. "Bir tadına bak, bakalım bilebilecek misin ne olduğunu?" diye de ekledi kayınvalidem bardağı elime verirken. Tadı çok ama çok hoşuma gitti, soğuktu da acayip ferahlatıcı geldi sıcak yaz gününde. Tadından çok rengine hayran oldum aslında. " Ne olduğunu bir kenara bırakalım anne, sen bana bu renkte bir elbise diksene. " dedim, her zamanki gibi güldü kayınvalidem. (Kendisi usta bir terzidir bu arada) Elbette bilemedim ne olduğunu. Erik dedim olmadı, üzüm dedim olmadı tabi. Zaten tahminlerimi sıralarken de sadece atıyordum çünkü tadı tüm bunlardan çok ama çok farklıydı. Meğerse gelincik şerbetiymiş içtiğim. "Hani şu tarlalarda olan gelincik mi? " dedim hayretle. " Evet. " dedi. O zaman anlat bakalım dedim nasıl yaptın bunu. Aslında sadece kulaktan dolma bir şekilde yapmış şerbeti. Normalde her şeyin olduğu gibi ölçüsü  ve de dikkat edilmesi gereken şeyler varmış. O sadece gelincikleri toplamış, dip kısımlarındaki siyah kısımları çiçeğe zarar vermeden koparmış ve yıkamış gelincikleri. Sonra bir şişeye doldurmuş, üstüne su koymuş ve bir miktar limon tuzu eklemiş. Bu şekilde bir hafta kadar beklemiş gelincikler. Sonra çiçekleri süzmüş ve içine göz kararı şeker eklemiş. İşte hepsi bu. Bence yazın mutlaka denenmeli. Aklımızda olsun :)))

                                                                                                                                        Derya

Nescafeli minik toplar

Timur bugün erkenden gece uykusuna geçti; öyleyseeeeeeeeee bir şeyler pişirme zamanı :))) canım her zamanki gibi kurabiye istiyor. Öncelikle kurabiye malzemelerini vereyim:

1 adet yumurta
yarım paket margarin
yarım çorba kaşığı yoğurt
yarım çorba kaşığı sirke
yarım çay bardağı sıvıyağ
aldığı kadar un

Ölçüler sizi şaşırtmasın ve bence yarımları bütüne tamamlamayın çünkü çoooooooooooooook fazla minik topunuz olur. Nerdeyse iki fırın tepsisi kadar :)))) Margarin eritilip soğutulur ve diğer malzemelerle ele yapışmayan bir hamur hazırlanır. Sonrasında bu hamurdan istenilen büyüklükte - ki ben cevizden biraz daha küçük toplar hazırladım - minik kurabiye topları hazırlanır. Yağlı kağıt konulmuş fırın tepsisinde kurabiyelerimiz fırına verilir. Elbette fırınımız önceden ısıtılmış olacak. İşte fırına girmeden önceki minik kurabiyelerimiz...



Kurabiyeler hafif pembeleşinceye kadar pişirilir.  Aman dikkat fırında fazla kalmasın çünkü çok çabuk pişiyorlar. Renklerinin hafifçe değişmesi yeterli. Kurabiyeler pişerken, kurabiyelerimizi kaplamak için kullanacağımız toz karışım hazırlanır. İşte malzemeler...

yarım su bardağı pudra şekeri
3 yemek kaşığı toz şeker
3 adet tek içimlik üçü bir arada nescafe

Marketlerde çok farklı aromada nescafe çeşitleri var. Ben bu tarifte çikolata aromalı nescafeyi tercih ettim. Siz damak tadınıza göre fındıklı ya da vanilyalı çeşitleri de kullanabilirsiniz. Bu malzemeler iyice harmanlanır ve kurabiyeler fırından çıkar çıkmaz kurabiyelerin üstüne serpilir...



Yağlı kağıt kurabiyelerin altından çekilir ve frırın tepsisi yanlardan sallanarak karışımın iyice kurabiyelere yapışması sağlanır. Çok sert sallamayın kurabiyeler dağılmasın :)))) Ve işte kurabiyelerimizin son hali...




Yediğinizde ağzınıza kahvenin hafif acımsı tadı gelecek. Damak tadınıza göre toz karışımdaki malzemelerin miktarını değiştirebilirsiniz. Daha önce başka sitelerden alıp denediğim Arap kurabiyenin tadına benziyor. Onu da beğenmiştim bu da güzel :))) Umarım siz de beğenirsiniz...

                                                                                                                                      Derya


22 Eylül 2011 Perşembe

Balıklı Sofralar..

    Balık yasağının kalkmasıyla birlikte balık soframızın baş tacı...İlerde de denizlerimizden balıklar yiyebilmemiz için,çocuklarımıza daha az bozulmuş bir Dünya bırakabilmemiz için ,yaşamın dengesini bu kadar hoyratça bozabilenlere dur diyebilmek için küçük balık almamalı,satan balıkçıları da uyarmalıyız.....

20 Eylül 2011 Salı

Enginar göbeğinde fava


Herkesin sevdiği bir sebze olmasa da ben bayılırım enginara. Açıkcası neye ne kadar faydası var çok önemli değil benim için lezzeti yeter. Ben hep bezelye-havuç-patates üçlüsü ile pişirirdim enginarı. Baklaların kabuğunu temizlemeye üşenmediğimde ise iç bakla ile... Bu sene farklı bir tarif denedim bence harika oldu. Sofra dergisinden almıştım bu tarifi. Her ne kadar bir yanda favayı hazırlamak diğer yanda enginarları pişirmek uğraştırıcı gibi gözükse de değiyor emeğinize. Hazır Timur uyumuşken tarifini sizlerle paylaşayım dedim. Şimdiden afiyet olsun...

6 kişilik

6 adet enginar
1 adet soğan
2 su bardağı su
6 çorba kaşığı zeytinyağı
5 adet kesme şeker
Yarım limonun suyu
Tuz

Fava için:
1 su bardağı kuru bakla
1 adet orta boy soğan
2 su bardağı su
Yarım çay bardağı zeytinyağı
Yarım limonun suyu
1 adet kesme şeker
1 çay kaşığı tuz

Üzeri için:
Kıyılmış dereotu

Fava için, kuru baklayı 7-8 saat suda bekletin. Suyunu süzüp bir tenecereye alın. Üzerine dörde bölünmüş soğan ve geri kalan malzemeler ilave edin. Baklalar yumuşayıncaya kadar pişirin. Baklalar ılıdıktan sonra blenderdan geçirip ezip favanızı hazırlayın.

Enginarları bir tenecereye alın ve üzerine piyazlık doğranmış soğanları, ve geri kalan malzemeleri ilave edin. Kapağı kapatıp pişirmeye başlayın. Tencerenizin üstünü kapatacak büyüklükteki yağlı kağıdı akan suyun altında hafifçe ıslatıp sıkın. Enginarlar kaynamaya başlayınca kağıdı tencerenin üstüne örtün. Kapağı kapatıp ocağı kısın. Enginarlar yumuşayıncaya kadar pişirin.

Enginarların içini hazırladığınız fava ile doldurup kıyılmış dereotu ile süsleyin.

Ben zeytinyağlı yemekleri servis edeceğim günden bir gün önce hazırlıyorum. Bu şekilde çok daha lezzetli oluyorlar. Ayrıca zeytinyağlı bir şey pişirdiğinizde acele etmeyin. Bırakın pişirdiğiniz tencerede soğusun ondan sonra servis tabağına alırsınız.Tadının ne kadar farkettiğini göreceksiniz.

                                                                                                                                       Derya

19 Eylül 2011 Pazartesi

İncelikler...



   İncelikler nasıl güzel,yaşama nasıl renk katıyorlar…Zarif insanların hayatlarımızdaki yansımaları da böyle renkli oluyor.Malatya ‘dan beni düşünerek alınmış bu muhteşem  yiyecekler.Nasıl mutlu oldum.Bizim kendimize özgü ne güzel yerel lezzetlerimiz var.Sevdiğimiz insanlara kendi yaptığımız yada ilginç bulduğumuz yiyecekleri hediye edebiliriz bence…Böylece lezzetli saatlerimiz artar….
                                                                                                      Tuğba



18 Eylül 2011 Pazar

Çorba zamanı geldi....


Evet,  Eylül’ün 16 sı bugün bir haftadır akşamları üstümüze bir şey almadan çıkmıyoruz. Çünkü akşamın serinliği artık ince giysilerle geçiştirilecek gibi değil. Şöyle içimiz yana yana serin bir şeyler arama isteği de bir haftadır kayboldu. Ben de bir süredir bu duyguyla birlikte soframıza veda eden çorbalara dönüş yaptım. Bugün mis gibi sütlü tarhana çorbamızı öğle yemeği olarak içtik.Çok iyi geldi.Herkes tarhana çorbası yapmasını bilir ve sanırım herkesin kendine özgü lezzet ip uçları vardır. Benimkileri sizinle paylaşayım.
                             

              Taze fasulye de zeytinyağlı halinden biraz daha güç,enerji verecek kuşbaşılı haline mevsimsel dönüş yaptı.Zaten son demleri artık....
.
                              Sütlü Tarhana Çorbası
Öncelikle doğal olarak yapılmış iyi bir tarhana(Ben yarım neskafe fincanı kullandım)
Üç domates
Yarım yemek kaşığı biber salçası
Yarım neskafe fincanı süt
Yarım yemek kaşığı kekik
Tuz, karabiber(herkesin ağız tadına göre)
 İki yemek kaşığı fındık yağı
Bir litre kaynamış dinlenmiş su
1)Tarhananızı yarım bardak suyla ıslatın.
2)Domatesleri kabuklarından soyup fındık yağıyla ve bir iki yemek kaşığı suyla pişirin.
3)Daha sonra bu karışıma biber salçasını ekleyin beraber pişirmeye devam edin.
4)İyice piştiklerinde ıslattığınız tarhananızı suyuyla birlikte katın.
5)Bir iki karıştırıp kaynadığında suyunuzu katın. Beraber pişirin bu arada tuz, kekik, karabiberinizi de ilave edin.
6) İyice kaynadığında sütünüzü ilave edin. Bu çorbanıza kremamsı   hava  verecek  nefis yapacak.
7) Ben hepsini  pişirdikten sonra kevgirden geçiriyorum, blendırlada olabilir.Fakat ben bu tarifte kevgirden geçirmenin çorbanın dokusuna daha iyi geldiğini düşünüyorum.En üstüne kıtır ekmek olabilir,krema olabilir ama lütfen taze kaşar koymayın.Çünkü taze kaşar her yemeğin tadını birbirine benzetip,kişiliksiz bir lezzet oluşturuyor. Pek çok yemek yazarı da aynı görüşte.Afiyet olsun….  
                                                                                                Tuğba

15 Eylül 2011 Perşembe

Kış Hazırlıkları




   Bütün uzmanların söylediği gibi her yiyecek mevsiminde yenmeli ,mevsiminde olmayan sebze ve meyveler satın alınmamalı.Zaten kışın aldığınız domatesin yazın o mis gibi (tabi hormonsuz ,doğal olanları kastediyorum) yaz güneşiyle olgunlaşmış domateslerle alakası yok.Bu yaz yaptığımız Ege gezisinde güneş ışığıyla olgunlaşan mis gibi salça hazırlıklarını,kurutulan biberleri resimlemiştik.Bende evimize döndüğümde beş,altı kilo domates aldım ve kışa hazırlık domates sosları hazırladım.Çünkü kışın hiç domates satın almıyorum.O tatsız domatesler yerine yaz domatesleriyle hazırladığım kendi domates soslarımı kullanıyorum.Hem çok pratik  hem çok lezzetli oluyorlar.
    Hazırlamak için ne yazık ki blendırımdaki bozukluktan dolayı tek tek hepsini rendeledim.Sonra onları iki üç yemek kaşığı tuz ve ağız tadıma göre biraz şekerle pişirdim.Bu arada göz kararı zeytinyağı ve iki yemek kaşığı elma sirkesini ateşten indirmeme yakın karışıma kattım.Sıcak sıcak kavonozlara koyup kapaklarını kapattım.                                                                                 
                                                                                                                  Tuğba                                                

13 Eylül 2011 Salı

Ve artık 30 yaşındayım...


İşte doğum günü pastam. Evdeki küçük kutlamamız için. Eşim, benim ve minik oğlumuz için...Ancak Timur erkenden gece uykusuna geçtiği için yemek ona nasip olmadı.

Ve artık 30 yaşındayım...Havalı bir sayı ya geriye dönüp bakmak lazım; bu yaşa geldim ama elimde ne var diye... E ben de bakayım o zaman.

Her şeyden önce Timur var. Minik oğlum...Geçen sene bugün onu karnımda taşırken şimdi kollarımda...Bugün ilk defa beni öptü. Bu kadar mı güzel bir tesadüf olur. Bir gülüşün her şeye bedel Timur'um canım oğlum...

Serkan var...Eşim, hayat ortağım ve her geçen gün daha iyi anlıyorum ki en iyi arkadaşım o benim... Her gün akşam olsun sohbet edelim günün üzerinden bir kez de beraber geçelim diye yolunu gözlüyorum...7 yıldır hiç değişmedi bu. Konuşacak ne kadar çok şey varmış. Allah muhabbetimizi bozmasın.

Annem ve babam...Allah onlara sağlık nasip etsin ve benimle olsunlar. Yıllar oldu Samsun'dan ayrılalı ama hala Samsun'dan her ayrılışımda içim cız ediyor nasıl bırakıyorum onları geride diye. Bazen çok suçlu hissediyorum kendimi.

Arkadaşlarım... Günümü güzelleştiren ve de renklendiren canım arkadaşlarım. Arkadaşlar olmadan hayat ne sıkıcı olurdu. Bir bardak çay içmek beraber, tatlı bir muhabbete dalmak, bir acıyı paylaşmak, bir sevinci büyütmek, kahkahalara boğulmak bazen, kimi zaman da konu bulamasak da konuşmaya sus pus olup oturmak, ...daha neler neler...Arkadaşlarım...İyi ki varsınız...

Mesleğim... İyi ki öğretmenim..8 yıldır bir an olsun şüpheye düşmedim seçimimden. İyi ki öğretmenim...İyi ki öğretmenim...

Öğrencilerim... Unutttuğumuz çocukluklarımızı ve masumiyeti sizden daha iyi kim hatırlatabilir ki bize...

Başka neler var elimde...

Güzel bir ev, yuvam var mesela... Her köşesini sevdiğim...

Kocaman bir fotoğraf albümü... Bakmaktan zaman zaman keyif aldığım zaman zaman hüzünlendiğim...

Unutmak istediğim ama unutamadığım kötü anılar da var tabi ama tekrar tekrar yaşamak istediklerimden daha fazla değil...

Telefonumda güzel mesajlar var silmediğim... Her okuyuşumda beni tekrar mutlu eden.

Beni şaşırtan birileri var. Aramaz beni bir daha dediğim ama beni bugün özellikle arayan. Kaybettiğimi düşündüğüm... beni şu an ağlatan...belki o da ağlamıştır dediğim...belki beni bir daha aramayacak biri...ama benim hep onun için güzel dualar edeceğim biri.

Hatalarım var hem de yüzlerce...Bir daha yapmayacağım dediğim halde yine yaptığım...

Pişmanlıklarım var...Ve acaba pişman olur muyum dediklerim...

Şüphelerim var bir türlü kurtulamadığım...

Maalesef katı kurallarım var. Bir türlü değiştiremediğim...Belki de değiştirmek istemediğim...

Bazen uykusuz gecelerim var...

Evhamlarımı ve de yersiz korkularımı da unutmamak lazım tabi...

Veeeee artık bir bloğum var sevgili Tuğba ile beraber...

İsterdim ki tüm olumsuzluklar silinsin gitsin bu listeden 31. yaşımda mümkün değil biliyorum ama en azından yenileri eklenmesin ve Allah mutlu olduklarımı almasın benden...

                                                                                                                                         Derya

                                                                                                              

Güz Sofrası...

   Sonbahar benim için yağmur,şiir,şehrime dönüş, çay ve çikolatalı,havuçlu kek keyfi,sevgiliyle seyredilen filmler ve miniklerimle yeni bir döneme başlamak demek....

12 Eylül 2011 Pazartesi

Kahvaltı mmmm mutluluk....

   Blogdaşım Derya'nın ilk paylaştığı postlardan biri kahvaltı üzerineydi. Ailece yenen kahvaltıların ne kadar özel olduğundan bahsediyordu. Ona bu konuda katılmayacak birisi çıkabilir mi? Zannetmiyorum yada çıkarsa da bir elin parmaklarını geçmeyeceğinden o kadar eminim ki. Çünkü sadece bizim toplumumuzda değil bütün toplumlarda kahvaltı zevkle yenen bir öğün. Cemal Süreyya demiş ki:

  'Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla ilgisi olmalı'

Bizim Evin Halleri

    Çok severim bu resmi şimdi uzağımda olsada bir zamanlar canım dostum olan Sevnur'dan hediye. Juliette Binoche'ye , Kiezlovski'ye ve Mavi'ye selam çakar evimizden. Bu arada Sevnur tüm vefasızlığına rağmen yaşanan onca güzel şeyin hatırına yüreğimin kıymetlisidir...

10 Eylül 2011 Cumartesi

Değerlendir(ebil)mek güzel şey...

Ben sıkıldığım artık kullanmadığım eşyaları atmak konusunda tahmin edemeyeceğiniz kadar iyiyimdir. "Ah vah keşke atmasaydım" şeklinde laflar söylediğimde pek görülmemiştir; amaaaaaaaaaaaa...bu eski bir bilmem neydi atmaya kıyamadım sonra şöyle değerlendireyim dedim hiç de fena olmadı aslında deyip de gerçekten güzel ve de orjinal şeyler üreten insanlara da imrenerek bakmıyor değilim. İşte size onlardan bir örnek. Canım annem çeyizim için işlediği kanaviçeleri bakın nasıl değerlendirmiş. Bakmış ki artık kenarı dantelli kanaviçe işlemeli yatak örtüsü takımları kullanılmıyor o da bunları başka bir yerde kullanayım demiş. Kanaviçeler bir güzel işlendikleri yerden sökülmüş, etrafı sökülmesin diye sarılmış ve son olarak başka bir kumaş üzerine transfer edilmiş. Annem sonra bu kumaşın etrafını rengarenk oyalamış ve ortaya yukarda gördüğünüz masa örtüsü çıkmış. Canım annem, çeyizimde o kadar çok şey var ama ben en çok bu parçayı seviyorum ve de yıkayıp yıkayıp kullanıyorum. İnşallah günün birinde eskileri değerlendirebilmeyi ben de öğrenirim de o güzel işlemelerini torunlarıma aktarabilirim...

                                                                                                                                      Derya

Organik Tavuklu Nefis Renkli Pilav

  Bence bu pilavı bu kadar güzel yapan renkleri ve içindeki doğal malzemeler.Yapımı ise çok basit.Normal yaptığınız pilavınıza haşladığınız organik tavukları ıslattığınız kuş üzümlerini ve kırmızı biberleri pirinci kavurma aşamasında ekliyorunuz.İnmesine yakında ince doğradığınız maydanoz ve dere otlarını üstüne serpip pilavınızı demlenmeye bırakıyorsunuz. Afiyet olsun   
                                                                Tuğba                                                                                                              
    Bence İstanbul'a yakışan lezzet duraklarından birisi Ali Muhittin Hacı Bekir lokumcusu...1777 tarihinden beri hizmet veren Hacı Bekir Lokumcusu ülkemizdeki nadir örneklerdendir...Bizim ülkemizde uzun yıllar aynı kalite ve aşkla işini sürdüren dükkanların  çok az olması hep beni üzer.Oysa Avrupa'da  bu durum tam tersidir...Umarım bizde de kuşaktan kuşağa aktarılan kafelerimiz,lezzet duraklamız zamanla artar.
                                                                                                                                    Tuğba

8 Eylül 2011 Perşembe

Vazgeçilmezim...aile kahvaltıları


Pazar günleri ayrı özeldir benim için. Çünkü eşim ve minik oğluşumla beraber kahvaltı yapabilme fırsatına sahip olduğum tek gün. Sabah erkenden Timur uyanır, babası onu giydirir ve anneye birazcık daha uyuma fırsatı vermek için Cerrahpaşa Komşu Fırına doğru yola koyulur baba ve oğul... Fırından türlü türlü ekmek alınır, bu sırada ben de kahvaltı hazırlıklarına koyulurum. Her şey hazırlandıktan sonra oğluşumu mama sandalyesine oturtup başlarız keyifli kahvaltımıza...Sohbet ederiz bol bol...Oğluşumuzun ağzına tıkıştırırız yediklerimizden. Uzadıkça uzasın isteriz bu dakikalar... ama her seferinde aynı şey olur. Timur'un çıkarın beni burdan mızıklanmaları ile son bulur kahvaltımız. Oğlum artık büyü de doyasıya kahvaltı edelim...

                                                                                                                                                     Derya

Deneme 1...


Sonunda başardık !!!

İkimiz de çok çok istiyorduk. Bizim de bir bloğumuz olsun, beraber paylaştığımız güzelliklerle artsın, gelişsin... Fakat bir türlü bir araya gelip oluşturamıyorduk. Bir sürü aksilikler ve engeller bloğumuzun oluşumunu geciktiriyordu. Pek çok dost " Ne zaman açacaksınız? Açın artık şu bloğu." dediklerinde yüzümüz kızararak "İnşallah." diyorduk.

Ve bugün şunu gördük: Aslında plan yapmamak gerekiyormuş. Bir anda bir kahve sohbeti için bir araya gelip "Hadi deneyelim!" demek yeterliymiş...

Bir tarafta minik Timur'un sabotajları, diğer tarafta soğuyan kahvelerimiz... Sadece birkaç şey öğrenmek istiyoruz. Bir blog nasıl oluşturulur?

İşte tüm acemiliğimiz bundan...